Bugün size acı bir gerçekle geldim. O da şu: Çok başarılı olmak istiyorsanız herkesten farklı olacağınızı, ve aslında sizi olağanüstü yapan şeyin de bu olduğunu kabul etmeniz gerekiyor.
Hem uyum içinde yaşayıp, hem fark yaratan olamazsınız.
Çevrenizdekiler sizi eleştirebilir, değiştiğinizi, eskisi gibi olmadığınızı söyleyebilir. Arkadaş çevreniz değişebilir. Çünkü siz bir yola girmişsinizdir ve o yolculuğa daha fazla odaklanmanız gerekiyordur. Eskisi kadar buluşamıyor olabilirsiniz mesela.. Veya görüştüğünüzde anlatacak heyecan verici hikayelerden ziyade, bu hafta okuduğunuz kitapları konuşuyor olabilirsiniz. Ya da ofisteki o büyük projede nasıl sunum yaptığınızı..
Kalıpların içinden çıkmanız gerekir. Aslında pek çoğumuz bunu biliyoruz, aslında sürekli uyum içinde olmak istemiyoruz.
Ama korkuyoruz. Kabul edilmemekten, çevre baskısından, duyacaklarımızdan korkuyoruz. Düşünsenize, bu bu bana hiç mantıklı gelmiyor' dediğimiz ama yine de yaptığımız ne çok şey var. Ve güvenli yolu seçiyor - muş gibi yapıyoruz.
Ama içimizde de başka bir şeyler yapmak isteyen biri olduğu sürece, ne tam olarak mevcut düzene adapte olabiliyoruz, ne de zinciri kırabiliyoruz.
Bence hayattaki pek çok başarı, bize atfedilen normlara uymadığımızda ortaya çıkıyor. Bir fikri sorguladığımızda, bilindik bir yoldan gitmediğimizde, mezun olup garantili bir iş aramak yerine, yeni bir şeyler denediğimizde, ürettiğimizde..
Geçenlerde çok sevdiğim bir dostum hatırlattı. İlk ve tek kitabım Yeni Bir Pencere Aç’ta 80 yaşımı hayal ettiğimi yazmıştım. Bana doğru olduğu öğretilen garantili geliri olan bir hayatla, kendi işimi yapma tutkum arasında gidip gelirken; 80 yaşımda olduğumu düşünmüştüm.
Ya çizgi çizgi küçülmüş göz kapaklarım, gözlerimin üzerine devrilirken mutsuz hissedersem?
Ya yaşamımı israf ettiğimi hissedersem?
O an sanki 80 yaşındaki Pınar yanı başıma gelip, gözlerimin en derinine bakıp; “daha vakit varken gerçek kendini bul, onu sarmala ve kendini yaşa” demişti. Bu bana konfor alanımdan çıkma cesaretini vermişti.
Efsanevi bir kitap ve aynı zamanda sinema filmi olan Ölü Ozanlar Derneğindeki baş kahramanımız edebiyat öğretmeni John Keating’in şu muazzam cümlesini hatırlayalım:
Öldüğümde, gerçekten yaşamamış olduğumu hissetmek istemiyorum.
Bugün neler yaparsanız, 80’lerinize geldiğinizde gerçekten yaşadım diyebilirsiniz, üzerinde bir düşünmenizi samimiyetle öneririm.
Ve bu da bizi ikinci bir noktaya getiriyor. Bence hayat uzun bir kendini kabul etme yolculuğu.. Ve ne kadar erken kabul ederseniz, o kadar hızlı yol alırsınız.
Kendinizi, aslında yeteneklerinizin desteklemediği veya istemediğiniz bir alanda, bir işte sürekli ispat etmeye çalışmak yerine; kendinizi önce bir olduğu gibi kabul edin. Bence benden CEO çıkmaz, ama harika bir çiçekçi olurum gibi.. Ve öyle iyi olurum ki, muazzam paralar da kazanırım.. Buna baş koyarım ve bundan da mutlu olurum.. Bunu en azından önce kendinize söyleyebilecek cesareti bulursanız, işte o zaman kendinizi başarılı hissettiğiniz bir yaşama açılan kapıyı aralamış olursunuz.
Beni en çok şaşırtan şey, pek çok insanın muhteşem olmak istemesi ama aynı zamanda eleştiriyi, başarısızlığı, sevilmemeyi kaldıramaması..
Siz hiç herkesin istisnasız çok sevdiği ve aynı zamanda muazzam başarılı olmuş biriyle karşılaştınız mı? Herkesin eleştirildiği, sorgulandığı, beğenilmediği pek çok an var.. Bu normal. Hem çok sevilip, hem uyum içinde yaşayıp, hem herkesin beklentisini karşılayıp, hem de çok başarılı olamazsınız.
Youtube kanalımın çok daha hızlı büyümemesinin sebeplerinden biri de bu. Eğer bugün, kesinlikle okumayın başlığıyla 5 kitaptan bahsetsem, izleme sayısı fırlar. Eğer bugün nefret ettiğim yazarlardan bahsetsem, yine aynı.. Yayınevleriyle yaşadığım paradokslardan bahsetsem aynı..
Kısacası; sivrilmek gerekiyor, ters köşe yapmak gerekiyor. Daha fazla eleştiriyi göğüslemek gerekiyor.
Ya da işte az önce dediğim gibi, kendinizi kabul edip, evet ben sivri bir tip olmadığıma göre, benden milyonluk Youtuber olmaz, ama iyi bir mentor olur diyip, beklentilerinizi ve odağınızı ayarlayacaksınız :))
Yine de süper ötesi olmayacak her şey. Ne yapıyor olursanız olun, eğer başarılı olmak istiyorsanız; bazıları tarafından sevilmemeyi kabullenmeniz gerekiyor.
Çok sevdiğim bir yazar olan, Ichıro Kıshimi Sevilmeme Cesareti kitabında şöyle bir ifade kullanır:
“Ortaya çıkan her türlü endişenin arkasında, diğer insanların gölgeleri vardır. “ O kadar doğru ki.. Düşünsenize herkesin sizi her zaman onaylayacağını, seveceğini düşünseniz, kimbilir neeler yapardınız, nasıl bir yaşamınız olurdu..
Burada da Alex Hormozi’nin sözü geliyor aklıma;
“Diyebilirim ki, eskiden hayatımda olan iş arkadaşlarımın çoğu muhtemelen bugün benden hoşlanmıyor çünkü değiştim. Benden bekledikleri kadar vasat olmadım. Ama sanırım ben bununla iyiyim. İnsanlar tarafından reddedilebileceğim fikrini kabulleniyorum. Ve kendim için yaşamayı, onlar için yaşamaya tercih ettim.”
Evet.. Hormozi’ye ben de bir ekleme yaparsam; eğer kendi hayatımı seçtim diye, insanlar benden hoşlanmıyorsa, bu onlarla ilgili bir sorun. Bu duyguyla onların baş etmesi lazım, benim değil. Çünkü ben kendi yolumda gidiyorum, kimseye zarar vermiyorum. Dolayısıyla onların duygularından ben sorumlu değilim.
Yine az önce bahsettiğim Sevilmeme Cesaretinde şöyle bir paragraf vardı;
“Belki de diğer insanların beklentilerini karşılayacak şekilde yaşamak aslında daha kolaydır. Çünkü kişi kendi hayatını onlara emanet ediyordur. Örneğin, kişi anne babasının çizdiği yolda koşar. İtiraz edebileceği pek çok şey olsa bile, kişi o raylar üzerinde kaldığı sürece yolunu kaybetmez. Ancak kişi kendi yoluna kendisi karar veriyorsa, zaman zaman kaybolması doğaldır. Kişi 'nasıl yaşaması gerektiği' duvarına toslar çünkü.. Ve bu büyük bir sorumluluktur. İnsanlar bu sorumluluktan kaçar..”
Beni son derece çarpan bir paragraftı bu.. Hayatımızın sorumluluğunu almak istemediğimiz için, başkalarının yolunu takip etme fikri oldukça gerçek geldi bana.. Ve şüphesiz bu bizi aslında özgürlükten uzaklaştırıyor. Neden yaşamak için bu kadar özgür olmayan bir yol seçiyoruz, bu da bir tartışma konusu..
Toparlarsam, gerçekten yırtmak istiyorsak, önce kendi yeteneklerimizi ve ne olduğumuzu kabul edip, onların üzerine inşa edebileceğimiz bir hayat hikayesi yazmamız lazım. Ve bu hikaye içerisinde de eleştirilme cesareti, topluluktan ayrılma cesareti, değerlerimize sahip çıkma cesareti, bazen yalnız kalma ve bazıları tarafından sevilmeme cesaretini göstermemiz gerekiyor.
Ya da gözlerimizi kapatırken, gerçekten yaşadım diyemeyeceğiz. Seçim bizim..
Sevgiyle kucaklıyorum sizi,
Pınar Özkent
Günün Videosu 1: Neden Kişisel Gelişim Kitapları Bir İşe Yaramıyor?
Okuduğum pek çok kişisel gelişim metni aslında yeni bir şey söylemiyor. Aslında yüzyıllardır olan biten, konuşulan, önerilen şeyler, günümüz dünyasında farklı bir şekilde paketleniyor.
Peki ne yapmalı? Kitap okumayalım mı?
(Küçük Bir Not: Kanalı henüz takip etmiyorsanız ve takip ederseniz, devam edebilmek için bana harika bir motivasyon olur 💙)
Haftanın Videosu 2: Piyasaları Büyük Bir Çöküş mü Bekliyor?
Bora Özkent, ABD borsalarındaki son durumu yorumluyor.
Pazar günü kitap özetimizle görüşmek üzere :)